12 Ocak 2013 Cumartesi

Feels like a hundred years but I still can't believe you're gone...

One - X dinleme rehberini bitirmiştim, son rötuşları yapıyordum ki Facebook'ta Three Days Grace'in resmi sayfasından yayınlanan Matt Walst'lu The High Road coverını - en azından o dakikada cover olduğunu düşünmüştüm - gördüm. Niye böyle bir şey yaptıklarını merak edip www.threedaysgrace.com 'u açtığımda ise Brad Walst'un umursamazlığıyla damgasını vurduğu o meşhur mesajı okudum bu blogu okuyan herkes gibi.

"Adam'ın ayrılışına biz de herkes kadar üzüldük ve şaşırdık. Yine de gelecek turumuz için heyecanlıyız ve kardeşim Matt de vokal olarak bize katılacak."

Önce Adam'ın sağlığı hakkında endişelendim, birkaç saniye geçmedi ki bu "sağlık sorunu" meselesinin balon olduğunu anladım herkes gibi. Bu noktada birkaç soru çıkıyordu karşımıza: Adam gerçekten hastaysa nesi var? Gerçekten hastaysa Brad'in ve diğerlerinin bu umursamazlığının açıklaması neydi? Bir insanın 20 yıllık arkadaşının "hastalığından" böyle bahsetmeyeceği belliydi tabi ki. En azından şahsım adına söyleyebilirim ki Three Days Grace'te bir kopuş olduğunu hissedebiliyordum, birlikte eğlenen ve yaşayan bir gruptan röportajlarda birbirinin esprilerine bile gülmeyen, sahnede birbirlerinden olabildiğince uzak durmaya çalışan bir gruba dönüştüler gözümüzün önünde. Chalk Outline'ın klibi de ayrı bir olaydı, Adam'ın grubun önünde olduğunun en büyük göstergesiydi belki de. Bu noktada Brad, Neil ve Barry'i anlamaya çalıştım, evet, Adam gibi baskın bir vokalin arkasında çalmak zordur elbette. Müzik dünyasındaki bu tür ego çatışmalarına hepimiz şahit olduk ve TDG'de bir benzerini yaşamış olabilirdi. Ama bu "ego çatışmasını" yaşayanlar 20 küsür yıldır yan yana çalan, birbirlerinin zor zamanlarında yanlarında duran, en önemlisi de arkadaş olan adamlar olunca insan bir durup düşünüyor ne olmuş olabilir diye. 

Three Days Grace tarafında samimiyetsizlik rüzgarları estiği bir gerçek. Brad Walst'un açıklamasının peşinden gelen grubun hayran baskılarına dayanamayarak yapmak zorunda kaldığı açıklama da en ufak bir inanma hissi uyandırmadı bende. İki cümlenin birinde "Adam'ın gidişine üzüldük." deseler de ertesi gün Matt Walst'la içip bilardo oynadıkları resimleri boy boy yayınlayarak gözümdeki son saygı kırıntısını da kaybetti Three Days Grace tayfası. Onlar için en iyisini dilerim tabi ki ama Adam'sız bir Three Days Grace olmayacağı, olamayacağı gerçeğini de göz ardı edemem. Kimse kusura bakmasın ama koskoca iki albümde hikayesini anlattığınız, şarkı sözlerinizi yazan, sesiniz, ruhunuz olan Adam'ı postalayıp yolunuza öylece devam edemezsiniz. Bunu kendileri de biliyor olmalılar ki Adam'ın gidişi açıklandığından beri "Yıkılmadık, ayaktayız." mesajı verme yönünde zayıf çabalar göstermeye devam ediyorlar. Yerseniz, şahsen ben yememeyi tercih ediyorum. Buna karşılık olarak Adam'ın açıklamasını daha yerinde bulduğumu söylemem gerek, ne mesaj verme çabası vardı ne de başka bir şey. Sadece bir teşekkür, ifade edilen samimi duygular ve yola kendi başına devam edeceği yönünde basit bir açıklama. Eğer bundan sonra aralarında bir rekabet olacaksa, ki büyük ihtimalle ister istemez karşılaştırmalara maruz kalacaklar, Adam sırf bu tavrıyla bile 3-0 önde başladı  benim için bu rekabete. Ve bence bu açıklamasıyla neden hepimizin taptığı, her sözcüğünü hafızamıza kazıdığımız kişinin Brad, Neil veya Barry değil de kendisi olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Bu arada Matt Walst'un Three Days Grace hayranları tarafından hakaretlere maruz kaldığını görmek beni üzüyor, abisi her ne kadar bir arkadaşın yapması gerekeni yapmasa da o bir kardeşin yapması gerektiğini yapıyor şu anda, zor zamanında onun yanında yer alıyor. Kendi grubu My Darkest Days'in de zor günler geçirdiği bir gerçek, o yüzden Matt'e kızmak yerine yaptığı fedakarlığı takdir etmek düşer bize.

Son birkaç gün karşılaştırmalar, Three Days Grace tarafından gelen kimseyi tatmin etmeyen açıklamalarla geçti, ancak biz hayranlar için bir de işin duygusal boyutu var. Biz yıllardır Take Me Under ve World So Cold dinleyip intihar etmeyi düşündük, sonra Never Too Late, Life Starts Now dinleyip hayata tekrar tutunduk, aşık olduk Lost In You dinledik, acı çektik "I Hata Everything About You" dedik, birkaç gün sonra düzelmeye başlayınca Gone Forever'ı dinleyip kendimize geldik. Anne babamıza kızınca bağıra çağıra Home'u söyledik içimizden, sözde arkadaşlarımız bizi onlar gibi olmaya zorlayınca, öğretmenlerimiz nefes alma sayımıza bile karışınca kulaklıklarımızı takıp bir köşede Just Like You'yu dinledik. Bu yazdıklarımı bir başkası okusa "Amma kafanı yorumuşsun tanımadığın adamlar için." der. Evet kafa yoruyoruz, çünkü biz her kendimizi odamıza kitleyip ağladığımızda yanımızda onlar vardı, siz değil. Ve şimdi de bizi yaşatan, nefes aldıran grubun dağılıp gitmesine şahit olduk hep beraber, konuşmak, kendimizi ifade etmek en doğal hakkımız. 

Son söze gelecek olursak, üzgünüm. En sevdiğim grup artık olmadığı için üzgünüm. 

You left my side tonight,
And I just don't feel right,
But I, I can't let you out of sight,
Without you I'm no one,
I'm nothing at all...